18 Temmuz 2015 Cumartesi

İzafi Hakikat



Bir izafi hakikat bulduk sığınarak bilinmezliğimize… Korka korka atıyor adımlarını us dediğimiz kâbus… Raskolnikov utanıyor sebepsiz… Kendini yok sayınca varlığı seçip ortaya çıkaracak başka birisinin bulunması gerekiyor…

Rehber oluyor Kervankıran göç yollarında… Soğuk yerlere göçüyoruz sakar kuşlar gibi… Birbirini ispat edemeyecek kadar bağımsızdı her şey… Kederden içiyorduk bu izafi hakikate…  

Bir cigara içsek kim olurduk mesela… Ben Tristan sen Isolde? Olurdu bana yeryüzünün bütün suları iksir… Sarılınca sana, utanırdım üşümeye… Sevişmek bir okyanus üzerindeki şiire benzerdi, yalın, lirik ve derin…

Ve tek şahidi bendim bu izafi sevişmenin…

Kanatları kırpılmış kuşlar gibi bekliyoruz ardında kapının ancak kilitlemiş kapıyı beyaz tavşan… Oyuna geldik yine, küçüldü düşler… Aleyhime delil oluyor kendi pencerem… Hangi gölge daha izafi görünür penceremden? Hangi iz düş’üm daha dağınık?

Kırmızıya boyadı beni Alice... Halbuki renk körüydüm ben... “Kabuğun çok kalın” dedi kırmızı kraliçe…

Ve…

Bir sandık dolusu istihza kaldı elimizde…

Sonra, sonra utangaç bir bıçak dayadık gırtlağımıza, yalan söyledik sonra, korkmadık dedik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder