29 Temmuz 2018 Pazar

Mektuplardan Alıntılar 1



`Ruh hatıraların rahminden doğarmış` diye düşünmeye başladım son dönemlerde… İç güdülerimiz acı doğumdan önce alacakaranlığın geniş yüzeyi gibi.. Bu sürecin tam olarak ne zamana tekabül ettiğini hiç bir zaman bilemeyeceğiz sanırım… Ancak döngüye karıştığı için farklı formlarda süreğenliği hiç bitmeyecek gibi.. Tabii bu önerme spekülatif olmaktan öteye geçemeyecek biz yaşayanlar için.. En azından şu an için… ne olduğundan emin olmadığım bir şeyler düzgün gitmiyor.. Her şehrin bir ruhu vardır ve ben ruh eşimi bulduktan sonra sonsuza kadar kaybetmiş olmanın umutsuzluğunu yaşıyor olabilirim.. O şehir ki o da tarihin rahminden doğmuş.. Bütün huzursuzluğumu buna bağlamıyorum elbet.. Kaldı ki makul ölçülerde mutlu bile sayılabilirim…  Emin olsaydım mutlaka acı çekerdim.. Nedenleri kendime göre yontmamak duygularımı uçlarda yaşamaktan ziyade sürekli arada kalmış bir nötr olma durumuyla baş başa bırakıyor beni ki bu da birşeylerin yolunda gitmemesi hissine rağmen bana konfor sağlıyor… Bir zamanlar (Algımın gerçeküstü olduğu zamanlarda) dünya diye bir şey biliyordum, gölgem kadar yakından beni takip ederdi ve beni bırakmazdı.. O dönemlerde anladım Tanrı`nın yükünün ne kadar ağır olduğunu.. O zaman anladım Tanrı kavramına bu dar algımızla ve zekamızla aslında hakaret ettiğimizi… O gün bugündür üzüntünün içime `topluma karıştığım zamanlar` daha bir sindiğini fark ettim.. Çoğu şeyden kaçar oldum… Yitik zihnimde adı konulmamış bir mucizeyle tasvir ediyorum artık inandığım olguyu.. Yürünecek bir yol değil istediğim, hatıralarla kendini gerçekleyecek derme çatma bir patika sadece. Çünkü tümevarım diye birşey var.. Çünkü evreni bir yağmur damlasına bile sığdırabiliriz… Yani kapsamı daraldığında veya tükenmeye yüz tuttuğunda, devasa bir dağın çölü kardan ayırdığı yere dönebiliriz. Ancak karşı pencereme baktığım zaman, bilinmeyene yer olduğu sürece evrene daha fazla karışmak noktasında düşüncelerin zalim akışını kesintiye uğratmadığımız sürece umut var. Buda damla yerine evren, patika yerine uzun bir yol demek… Karşı pencere beni aşıyor sanırım… İnsanın varlığını reddetmesi talihsizlik mi bilmem ama günümüz dünyasında yaşama tutunmak için verilen savaşta savaş boyası görevi görüyor… Ben savaştan hep kaçtım.. Ne ve nasıl olduğunu kabul eden az kişiden biri oldum hep.. Sosyalleştiğim zaman güven duygum bu sebepten sarsılıyor hep.. Sürekli güvensizlik içinde yaşayıp, hayatı toplam düş olarak yorumlayabilirdim aslında; Ancak varoluşun tamamı, herhangi bir tuhaf düşün içeriği olarak eşit derecede sadakatsiz görünmeye başlıyor gözüme.. Aslında anlam arayışında yürümeye başlamıştım ancak yolun çok aşağısında aşılmaz bir engelle karşılaştım: ölüm. Sürekli belirsizliğin yegane kaynağı.. Bu yüzdendir ki asırlık bir felsefe aramıyorum artık.. Bunun yerine geçici bilgeliği tercih ediyorum… Geçici bilgelik içinde kanıtım hazır: iç dönüşüm… Algılamayı becerebildiğim noktaya kadar birbirlerini besleyecek süreğen iki olgu.. İçimdeki şeylerin değişmesine izin vermek, içimdeki şeylerin büyümesine ve çürümesine izin vermek kesinlikle zor kabul ediyorum… Bu iç geçimsizliğe alışmak büyük cesaret gerektiriyor. Ama ödül paha biçilemez: dönüşüm sanatı gerçek yaşam sanatı haline geliyor…  irrasyonel ve ölçülemez arzuları tehdit etmeye cesaret edebildiğim sürece makul ölçülerde mutlu kalacağım sanırım…


Yolun sonunda veya başında bilemiyorum ancak arayış yolunun son dönemecinde karşılaşacağımız ölüm üzerinde bir kaç şey söylemekte gerekiyor.. Tabii bunları söylerken hala nefes alan biri olarak söyleyeceğim bunları… Kaçınılmaz olanı unutmak, geri dönülmezliğe direnmek beyhude girişimler bana göre. Bu benlik felaketin dolaşımlarından kalıcı olarak kaçabilseydi, bu dilden ödünç aldığımız ego felsefe olmadan, tarih olmadan, masal olmadan, konuşulan aşk olmadan vahşice çıplak kalırdı. Öyle pek çok insan mevcut.. Herhalde yaşama bir şekilde tutunabilmenin yegane şekli bu olsa gerek… Ölüm sonrası için fantezilerimiz yoksa onu sadece bir dönüşüm olarak yada doğru tabirle nereye evrileceği belli olmayan bir dönüm noktası olarak ele alabilirsek şimdiki ve geleceğin sürdürdüğü, beslendiği ve tüketildiği temel olan bir yansıma şeklinde hayatımıza etki edecektir.. Zahmetsiz varlığımız böylelikle çaba sarf eden her şeyin üstünde egemen olacaktır… Ve belki de hepimiz gittikten sonra kalacak bir tür gerçekliği düşünmek ya da hayal etmek,  bir çeşit metafizik zemin, geçmekte olduğumuz daha az acı verici, daha az trajik bir kurgu olarak görünüyor. Hayatımızı yaşayabileceğimiz aşkın her inanç, bugün, belki de sadece insan yapımı olduğu için, güvenilmezdir… Kaybolduk, yalnız bir gezegenin uzak kaosunda terk edildik, bizi kesin bir şekilde – herhangi bir kesin gerçeğe götürecek- hiçbir yol göstericimiz yok. Buna rağmen başarısızlık esasen asılsızdır ve biz ve her zaman isimsiz bir ırk, tanımlanamayan bir varlık olacağız. Kendi içimizden, algımızdan başka kılavuzumuz olmayacak.. Gnothi Seauton!!

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Uncertainty



Anlaşılmaz büyüklükte bir belirsizlik akıntısıyla sapıyoruz yolumuzdan
Sonsuz olasılık arasında belirsiz ve sınırlı bir hayattır bizi kucaklayan
Ne yapmamız gerektiğini tatminsiz bir şekilde tahmin eder anıtsal hediye
İtiraf etmeliyiz yaşamlarımızın önceden belirlenmiş kesin bir seyri olmadığını
İdeallerimiz sıkıştırılmış zamanlarımız boyunca bizi yönlendiren ipuçlarından arındırılmış
Ölen bir maneviyatın izini bıraktığımızda yokluğun toplam boyutunu mu yaşıyoruz?
Bedenim olan bu rüyaların temeli sonsuz bir uykudayken dinlenecek:
Yolun anlaşılmaz bir cevap olacağını anlayacağım nihayetinde…
Beni çevreleyen tüm tecrübe toplulukları kaybolan bir ulağın enkazından başka bir şey değil