İki büyük yarımdı hedeflediğimiz tutku Yorgun ve uyku geçitlerinde unutulmuş bir dize Yasak dualar yatıyordu ölümün bekaretinde Bense ölü kırçiçekleri biriktiriyorum ceplerimde Berraklığıyla bizi izlerdi bir ayna Katiyet yeterli değildi katatoninin mantıksal çekimine Yanılgının tarihi, aforoz edilmiş saflığın tarihiydi Sessiz karanlığa söylenmiş ilahiler dillerimizde Ölümün sufle verdiği oyun kadar bulanıktı giz Hatırlatır bize sağırlığını duvarlarımızın yaşam denilen acele Bir gizeme açılan sefaletin soğuk basamaklarında Tanrı bizi onurlandırır edilgenliğiyle Her şey birin içindedir, bir her şeyin Hiç ulaşılamaz olan nihai sınırlarda tamudan korkmak niye?
Ve ötesinde, bunun ötesinde bir şey Dili çürütüyordu mekanik anlam sürekliliği Sessiz bir ordu gibiydi beyaz ölüm Sakar kuşların gözlerinden damlayan utanç gibi İç çeken bulutların dilinde bir ağıt İlahi derinlik altında kıvranan sezgi Savaşın başladığı yerde tapınağımızın duvarı İlahi bir dille çizilecek kutsal gözleri İhmal edilmiş bir bahçe belleklerin yankısı Bir süre sonra döndük isimsiz, yargılarken yıkık şehirleri Boşlukta sürüklenen tuhaf tanrıların uyumsuz yankıları İkna ederken büst gibi katı bir belirsizlik bizi Sessizce bükülen karanlık bir rüzgarın zayıf nabzı gibi yürüyorduk Ev belledik ruhlarımızda beyaz bir leke gibi kalan özlemi Ve bozguna uğramış, ağır yaralıydı sessizlik sınırını aşamayan birçoğum Edilgen bir başkaldırı teselli eder kurtulmaya çalıştığımız 'ben'leri Epik bir vurdumduymazlıkla yanlış yolda yürüyorduk Adsız kalan bütün korkularımız, acemice çizilen sınırların izleri